4 Ocak 2010 Pazartesi

Bereketli 2009, yıl sonu






Buradaki ve çok bereketli geçen, pek çok yeni ve iri balıkla karşılatığım, avladığım 2009 yılındaki son dalış günümde yerli halktan birisi, Yılmaz bana eşlik etti. Amacım meraları öğrenmek ve büyük balık görmekti. Ancak akıntı yüzünden ilerlemek bir hayli zordu. Uzun zamandır merak ettiğim kayalığa gitmemize rağmen oradan sadece bir sargoz alarak döndüm. Zaten fiziksel bir engeli de olan arkadaş, yaşının ve akıntının etkisiyle de çabuk yoruldu ve çıkmak zorunda kaldı. Ben de mecburen bildiğim mekanları son kez turlamaya başladım. Dört tane barbun vurdum. Bunların birisi 25cm, diğerleri 20cm boyundaydılar. Büyük balıklara bu defa da rastlayamadım. Bugünden kalan diğer hatıralar ise gördüğüm iki deniz kaplumbağası ve bir tane küçük siyah mürendi. Herkese kazasız, bereketli dalışlar.

Bereketli 2009, tehlikeler






Beşinci dalış sabahı, aslında biraz isteksizdim suya girmek için. Girdiğim zaman çıkmak istemiyordum çünkü. Ama yerel halktan iki tane zıpkıncıyı suda görünce, onlarla beraber takılıp mekan görmek için hemen giyindim ve suya koştum. Ancak zıpkıncılara ancak onlar çıkarken rastlayabildim. Bir anda gözden kayboldular. Tekrar gördüğümde onlarda büyük bir sinarit, bir ahtapot ve birkaç küçük balık vardı. Ben de ise otuz santimetrelik boyuyla hem ilk defa bu kadar büyüğünü gördüğüm, hem de ilk kez vurduğum bir trakonya vardı. Ben sinarite imrenerek bakarken, onlar da bu tehlikeli balığı nasıl cesaret edip de vurduğumu soruyorlardı bana. Aslında onu vurmam tamamen şans oldu. Dipte yüzen bir naylon parçası aynen bir pisi balığı şeklindeydi. Ona kanıp dibe indiğim zaman naylon olduğunu anlayabildim. Ancak yanında bu trakonya kumun altına yatmış, kurbağa gibi başını çıkarmış bana bakıyordu. Tam başından vurduğum halde ölmeyen balığın solungaç ve sırt dikenlerini koparıp attım. Böylece bir tehlikesi kalmamış oldu. Akşam hava kararana kadar suda kaldığım halde büyük balık göremedim. Bu yüzden üç sargoz ve iki adet zurna ile günü kapattım. Gördüğüm en büyük şey bir kayanın altına yatmış, sadece dışarıda kalan kuyruk kısmı bile yarım metreden fazla olan dev vatozdu. O kadar büyük bir kuyruğu vardı ki, ben onu müren sandım yukarıdan. Aşağı inip kuyruğunu dürttüğümde ise vatoz kıpırdamadı bile yerinden. Herkese emniyetli avlar diliyorum. Unutmayın, ilk olarak kendinizi, ardından uzak durulacak deniz canlılarını, sonra dalış yaptığınız merayı, son olarak da yenecek balıkları öğrenmek en mantıklısı.

Bereketli 2009, ilginçlikler



Bayramın üçüncü günü hava bozmaya başlamıştı. Yine de giyinip suya girdim. Çalkantılı denizde tahmin ettiğim gibi yüzeyde görüş yok denecek kadar azdı. Derine indikçe görüş düzeldiyse de sürekli dal çık yapmak istemediğim için kıyılara yakın dolaşmayı tercih ettim. Güneşin de sık sık bulutların arkasına girdiğini hesaba katarsak, boş çıkmam işten bile değildi. Neyse ki bir agaşon denemem de üşüşen papağanlar ve sargozların arasında bir barbun gözüme ilişti. İsabetli bir vuruşun ardından günün ilk balığı olarak dizgime takıldı barbun. Dolaşmaya devam ederken birden suyun üzerinde bir hareketlilik oldu. Başımı kaldırdığımda iki defa kıyıdan şahit olduğum zıplayan balıkların önümde sudan fırlayarak uçtuklarını ve tekrar suya girdiklerini gördüm. O kadar yakındılar ki bir tanesi doğrudan başıma çarptı. Bu kadar yakından görünce balıkların zargana sürüsü olduğunu anladım. Peşinden balıkçı ağına dolanmış yarım kilogramlık bir orfoz gördüm. Bıçağımla ağları keserek orfozu kurtardım ve bıraktım. Can almaya girdiğim denizde bir canı telef olmaktan kurtarmıştım. Görüşün iyice azaldığı bir noktada önümden şimşek gibi bir balık silueti geçti. Ne olduğunu bile anlayamadığım balık tahminime göre üç kilogram kadar olmalıydı. Umarım görüşün iyi olduğu zaman bir daha karşılaşırız. Tek balıkla mı çıkacağım diye düşünürken peşpeşe bir sargoz ve bir barbun daha alınca bulanık ve dalgalı suyun keyfini çıkarmış oldum. Deniz kaplumbağasını ve dev vatozu tekrar gördüğümü söylemeden de geçemeyeceğim. Herkese emniyetli ve bereketli avlar.

Bereketli 2009, kurbanlık derya kuzusu



Kıyı araştırmam esnasında gördüğüm baba levrek ise bugünün ve şimdiye kadar ki tüm dalış hayatımın rekoru olarak zıpkınıma takıldı. İlk atışımda sırtından vurduğum ve yırtıp kaçan bu kol boyundaki levrek benim nasibimmiş ki az ileride taş dibine kıvrılıp kaldı. Bu defa ki atışımda Ünsal’ın deyimiyle levreği yunus yaptım. Tam alnının ortasına bir delik açtım ve hayvan hareketsiz kaldı. Peşinden hava kararana kadar dalışa devam ettim. Amacım gece dalışı denemesi yapmaktı. Gördüğüm küçük müreni sadece izlemekle yetindim. Daha büyükleri ile karşılaşmadığım için ayrıca şanslıyım. Elimdeki taş altı feneri ile hava iyice kararana kadar suda kaldım. Ancak açıkta ya da taş altında büyük balık göremedim. Bu bayram gününün kurbanı olan levrek ise dört kilogram geldi. Darısı daha büyüklerine.

Bereketli 2009, Hatay'da kurban bayramı



Kurban Bayramı'nın ilk gününde yaptığım dalışta sabah seansı yine iyi geçmedi diyebilirim. Aldığım dört ufak balığa rağmen, beni asıl sinirlendiren gözlüğümün sürekli buhar yapması ve su alması oldu. Gördüğüm küçük kalamar ve mürekkep balıkları ile, etrafımda kızılderililer gibi dönen zargana sürüsü sabah seansının eğlencelikleri oldular. Yemek molası için sudan çıktığımda gözlüğümü iyice temizledim ve sorunu halletmeye çalıştım. Öğleden sonra tekrar daldığımda peşpeşe aldığım iki papağan ve düzelen gözlüğüm keyfimi yerine getirdi. Kıyılarda yaptığım hem mera incelemesi, hem de balık araması esnasında çok ilginç olaylarla karşılaştım. Barbunlar çeşitli davranışlar içinde bulunuyorlar mesela. Bazıları karagözlerin, çupraların peşine takılıp onlarla beraber kaçarken, bir kısmı taş altına yatmayı tercih ediyordu. Hatta orjinal rengini bırakıp kaya balığı kamuflajına bürünmüş bir barbun bile gördüm. Aynı şekilde bir çok sarpanın da kaya kamuflajı ile örtülü olduğunu sandım ilk başta. Daha sonra yakından bakınca bunların çarpan olduklarını anladım. En ilginç olaylardan biri ise taş altına yatan, ben kaya diplerini incelerken karşıma çıkan, zıpkını doğrultunca tekrar taş altına kaçan vatoz oldu. Balıklar adeta şizofren olmuş gibi davranıyorlar burada.

Bereketli 2009, Hatay'dan ilk tral




Bundan iki gün sonrası ise çok kesat bir gün oldu. Öğlene kadar suda kaldığım ilk bölümde zıpkın atmaya değecek bir balıkla karşılaşamadım. Çıkıp biraz dinlendikten sonra tekrar suya girdiğimde ise dörtlü bir tral grubu beni bekliyordu. En irisini aldıktan sonra dolaşmaya devam ettim. Bir tane zargana ve bir zurna daha vurmayı başardım ancak bu defakiler ben yetişene kadar yırtıp kaçmayı başardılar. Daha sonra gördüğüm iki barbunu da alamayınca günü tek balıkla kapatmış oldum. Yine de bu tral ilk kez gördüğüm ve vurabildiğim balıklar kervanına katılmış oldu.

Bereketli 2009, Hatay'da ilkler













Sonraki gün ise nihayet istirahat günümdü. Günlerdir imrenerek baktığım denize girebilecektim sonunda. Yeni aldığım el fenerimi, bilek ağırlıklarımı ve şamandıramı da ilk defa kuşandıktan sonra sabah dokuzda suya atladım. Akıntıdan dolayı ilerlemek, hatta yerimde durmak bile zor olsa da görüş netti. Dalar dalmaz bir zurna sürüsüyle karşılaştım. Zıpkınımla hala çok iyi geçinemediğim için ilk atışım boşa gitti.

Ama artık zıpkınımla da barışmanın zamanı gelmişti. Nitekim biraz kendimce ayar yaptıktan ve harika merayı gezdikten sonra aldığım ilk balık yine bir zurna oldu. Denizin doğal yapısı kayalık ve değişken derinlikli olduğu için çeşit çeşit balık görüyordum. Genelde küçük olduğunu düşündüğüm balıklara atış yapmadan merayı dolaşmaya devam ettim. Bu arada şamadıram sürekli bir yerlere takılıp duruyordu. Anlaşılan kendi üzerimde taşımamam gerekiyordu o şamadırayı. El fenerini ise kullanmama gerek olmadı. Etraf kayalık ve oyuklarla dolu olduğu için her an müren görme dürtüsüyle tetikte bekliyordum. Neyse ki gün boyu hiç mürene rastlamadım. Onun yerine her zaman ki gibi bir kikla beni bekliyordu. Onu aldıktan sonra tek başına dolaşan bir zurna daha aldım. İki zurna da 70cm civarındaydılar. Öğlen olduğunda sudan çıksam mı çıkmasam mı diye dolanırken bana bakan bir balık gördüm. Ancak dikine durduğu için ne olduğunu anlayamadım. Tetiğe bastıktan sonra renklerinden dolayı balığı orfoz zannettim ve çok üzüldüm. Ayrıca şiş boydan boya girdiği için bıraksam da öleceğinden balığı şişten çıkarmadan dışarı çıktım. Dışarı çıktığımda balığın iri bir kikla olduğunu görünce çok rahatladım. Oltayla avlanan arkadaşların tuttukları minik orfozları bile denize geri attıran ben, henüz üremesi gelmemiş bir orfoz vurmak istemiyordum. Çıkıp bir şeyler yedikten ve balıklarımla fotoğraf çekildikten sonra tekrar suya döndüm. Bu defa biraz daha açıldım ve etrafı iyice tanımaya çalıştım. İlk aldığım balık 20cm boyunda bir barbun oldu. Şişin girmediği barbun yaralandı ve kan kaybederek bir taşın altına yattı. Ben de bir süre bekledikten sonra elimle alıp dizgiye taktım. Hatta o barbun ben sudan çıkarken dizgiden suya düşmüş. Ancak tam çıktığım yere düştüğü için geri dalıp tekrar çıkardım sudan. Agaşon denemeleri yaparak vakit geçirdim. Bu arada bir kaç büyük vatoz ve bir küçük deniz kaplumbağası gördüm. Yine taş altından bir tane ısparoz aldım. Küçük balık vurdum yine diye hayıflanırken serseri mayın gibi dolaşan bir zebra karagöz gördüm. 300gr civarı olan bu zebrayı tam gözünden vurdum. Bu üç balığı kenarda bekleyen arkadaşlara emanet ettikten sonra dalışa geri döndüm. Dolaşırken çok önceden suya bırakılmış kafeslerden birinin dolu olduğunu gördüm. Üşenmeden onu taşıdım kıyıya kadar. İçinde bir papağan, bir yavru orfoz ve bir çarpan vardı. Zıpkınla son bir atış yapıp onlarla ilgileneyim diyerek geri döndüm. Çok fazla gitmeden bir akya sürüsü etrafımı sardı. Yaklaşık bir buçuk kiloluk yirmi kadar balık etrafımda dönüyordu. Böyle bir sürüyü ilk defa görmenin heyecanıyla tetiğe bastım ve kaçırdım. Ancak balıklar düşündüğümün aksine uzaklaşmadılar ve etrafımda dönmeye devam ettiler. İkinci atışımı da yaptım ancak onda da ıskaladım. Bu arada bir tanesi sağımda, diğerleri solumda kaldılar. Zıpkını hızla kurup tek kalan balığın sürüye doğru gitmesini sakince bekledim. O tam önümden geçerken de atışımı yaptım ve balık şişteydi. O heyecanla balığı kaçırmamak için hemen bir kayalığa çıktım. Balık ölene kadar şişten çıkarmadım. Bu vurduğum en büyük balıktı. Onu dizgiye geçirdikten sonra kafesteki orfozu serbest bırakıp diğer iki balığı aldım. Toplam on parça balıkla günü kapattım. Bu on balığın beşi ilk defa gördüğüm balıklardı. Artık zıpkınımla daha iyi anlaşıyorum. Onunla daha çok balık vuracağım kısmetse.

Bereketli 2009, Hatay günleri

Züber

Orfoz


Lagos



Karavida ve tekeler




Kasım ayında, işim gereği gittiğim Hatay’da, hazırlıklı gitmemin ödülünü fazlasıyla aldım. İlk birkaç gün işim çok yoğundu. O kadar iş yoğunluğunun arasında bir de üniversiteden gelen öğretim üyeleri, deneysel amaçla tuttukları balıkları, karavida ve tekeleri, biz oraya yerleştiğimiz için, götürmeye geldiler. İşim çok olduğu halde bu fırsatı kaçıramazdım. Bu balıklar benim elimi öpmeden gidemezler diyerek, orfozları, lagosları ve züberi bizzat ben koydum taşıma tanklarına. Bu iri ve hareketli balıkları elde tutmanın, onları zaptetmenin ne kadar zor olduğunu farkettim. Demek ki bu boyutlarda bir balık vurursam eğer, epey uğraşacağım. Şunu da anladım ki, ben zıpkınla vurduğum balıklarla hiç uğraşmıyormuşum.

Bereketli 2009, SAK TEAM @ ÇANAKKALE






Aradığım kaçamak fırsatı ekim başında elime geçti. Hafta içinde görüştüğüm Ünsal ile birbirimizi teşvik ettik ve Çanakkale’ye dalışa gitmeye karar verdik. Cumartesi sabah ben, Ünsal, eşi Özge, Yılmaz ve Engin yola çıktık. Yağışlı ve soğuk bir hava vardı. Ancak biz umutluyduk. Çanakkale’ye geldiğimizde lodostan dolayı deniz çok dalgalı ve bulanıktı. Yine de kıyafetlerimizi giyip suya girdik. Bir saat kadar yüzdükten sonra bir şey göremeyince, biraz da deniz tuttuğu için, sudan çıktık. O akşam kamp yerinde gırgır ve şamata ile geçti. Çadırda geçirdiğimiz gecenin ardından güzel bir güne uyandık ancak lodos hala dinmemişti. Bira kutularından imal ettiğimiz tava ve cezveleri kullanarak, bir de Özge'nin hazırladıklarıyla, kendimizegüzel bir kahvaltı ziyafeti verdik. Kahvaltının ardından farklı bir yere gitmeye karar verdik. Öğlene doğru vardığımız merada biz giyinip suya girdikten yarım saat sonra lodos kesildi ve deniz bir anda berraklaştı. Dip yapısı itibarıyla güzel olacağının sinyallerini veren merada balıklar görülmeye başladılar. Öyle bir an geldi ki kendimi tropik bir adanın resiflerinde yüzüyor gibi hissettim. Aldığım bir kilonun üzerindeki ahtapot Ünsal’la beraber dalışlarımızda ki ilk avımız oldu. Arkası da geldi ardından. Ben manzaranın keyfine kendimi kaptırdığımdan fazla konsantre avlanamadım. Elim boş çıkmadım ama, yeterli olduğunu da söyleyemem. Dört kilo kadar balıkla kıyıya çıktığımızda dalış süremiz beş saati geçiyordu. Hava iyice düzeldiği ve ısındığı için ben elbiseyi çıkarıp bir süre daha denizin keyfini çıkardım. Dönüş yoluna çıktığımızda herkes yorgun ama keyifliydi. Güzel bir tecrübe oldu benim için. Freesub zıpkınıma alışmaya başladım. Umarım bir daha ki dalışlarımızda ben de ekibe yeteri kadar katkıda bulunurum.

Yazlık ekipmanım


Yaz boyu Dikili'de kullandığım malzemelerim:

3mm Orka shortie elbise

3mm Beuchat eldiven

3mm Albasub çorap

75lik Yılmaz zıpkın (3 ya da tek uçlu)

Quantum Barracuda dalış saati

Cressi-sub kısa palet

Apnea maske

6 kg kurşun ağırlık

Balıklar genelde küçük olduğundan dizgi ve bıçak yerine balıkları taşımak için file kullandım.


Bereketli 2009, kiklalar

33cm boyundaki kikla


İki haftalık aradan sonra kızımı görmeye gittiğim Dikili’de dalmadan durmak olmazdı. Nitekim üç günde üç defa avlanma fırsatı yakaladım. Her zaman ki kayalıklarıma gittiğimde kikla ve lapinlerin beni unuttuklarını ve cesurca ortalıkta dolaştıklarını gördüm. Bu cesaret onlara pahalıya patladı. Sekiz tane kikla ve lapin avladım bu üç günde. Bunlardan biri, ilk vurduğumda fark etmediysem de 33cm boyunda ve 450gr ağırlığında geldi. 300gr civarında avladığım balıklardan sonra bu kikla hakikaten çok iri çıkmıştı. Diğer cinslerden vurduğum sekiz tane daha balıkla beraber dört kişi afiyetle doyurduk karnımızı. Dikili dalış günlerim böylece sona erdi 2009 yılı için. Belki arada değişik mekanlarda, değişik balıklarla kaçamak yapma şansı bulurum.

Bereketli 2009, küçük aksilikler

Biten tatilimin ardından hafta sonu için gittiğim Dikili’de yeniden dalma fırsatı yakaladım. Cumartesi sabah erkenden suya girdiğimde beni kötü bir sürpriz bekliyordu. Önce maskem bozuldu ve su almaya başladı. Hemen ardından da zıpkınım tutukluk yaptı ve ben öylece kala kaldım suda. Söylenerek sudan çıktım ve neyse ki erkenci komşularımız yüzmek için gelmişlerdi. Birisinin bisikletine atladım ve eve gidip yeni maskemi aldım. Bu arada zıpkınımı da onardım ve suya geri döndüm. Girer girmez bir mırmır vurunca keyiflendim. Bütün aksiliklere rağmen güzel bir av olacağını düşünüyordum. Ama aksilikler bitmemiş meğer. Her zaman ki yerime gittiğimde manzara çok güzeldi. Her tarafta iri iri lapinler gördüm. Ancak nedense bir türlü isabetli vuruş yapamıyordum. Nihayet bir tane lapin vurdum ancak o da yırtıp kaçtı. Ardından ikinci lapini vurdum ve fileye koymayı başardım. Ancak fark etmediğim bir yırtık tam balığın burnuna denk gelince, o lapinin de arkasından baka kaldım. Daha fazla sinir olmadan çıkmaya karar verdim ve dönüşte teselli olarak bir de ahtapot buldum.
Pazar günü ise dalmaya niyetim yoktu. Eşimle yüzecektim. Yine de maskemi ve zıpkınımı yanıma aldım. İyi ki de almışım. Paletsiz, elbisesiz kıyı yüzüşümde iki dil balığı, bir pisi balığı ve bir de iskorpit alarak çıktım sudan. Tabi ben çıktığımda fark ettim ki eşim çoktan eve gitmiş. Lafta onunla yüzecektim. Yine kendimi kaptırıp balıkları kovalamaya dalmışım. Akşam, balıkları hep beraber afiyetle yedikten sonra, tekrar İstanbul’a döndüm. Ne olurdu hep tatil olsa.