31 Ağustos 2009 Pazartesi

2008 yazı



Sonraki yılım, yani 2008, daha verimli geçti. Kendime yeni bir zıpkın aldım, 75lik Yılmaz. Bu defa mırmırlara yanaşmayı başarmıştım. İlk mırmırımı büyük bir vatoz yardımıyla vurdum. Kumları eşeleyen büyük bir vatozun çıkardığı kum bulutu bir mırmır sürüsünü cezbetmiş, mırmırlar yaklaşık bir buçuk metrelik vatozun etrafında dönüyordu. En büyük mırmırı nişanlayarak daldım. Mırmır beni görünce gider gibi yaptı. Ancak vatozun dağıttığı kumlar daha cazip geldiği için geri döndü. Ben de sağlam bir atış yaptım. Şişteki çatalın üç ucu da mırmıra saplanmıştı. Vatozu unutarak dibe indim ve şişi tutarak yukarı çıktım. Neyseki vatoz kendi halinde kumlanmaya devam ediyordu. Düşüreceğimi düşünerek şişten çıkartmaya korktuğum mırmırla beraber sudan çıktım. O yaz balık yelpazemi oldukça genişlettim. Pisiler, papağanların yanına mırmırlardan başka karagöz, barbun, anos, son atışımla aldığım kefali eklemiştim. Hala ellemeye korksamda bir kaç tane de ahtapot yakalamayı başarmıştım. Üstteki resimlerde vurduğum ilk mırmırı ve 2008 yazının son serisini görebilirsiniz. Üç karagöz, üç anos, bir barbun, bir kefal, bir ahtopot, iki mırmır, on iki papağan (biz renklerinden dolayı papağan diyoruz, ancak internet araştırmalarıma göre dişlerinden dolayı fare ya da ustura balığı olarak daha çok biliniyormuş), ve sekiz adet pisi balığıyla sezonu kapatmış olduk. Herkese saygılar..

24 Ağustos 2009 Pazartesi

İlk trofem :)


Pisiler hareketsiz balıklardı ve vurulması kolaydı. Tek sorun onları fark etmekti. Günler geçtikçe gözüm bu işe alıştı. Artık daha hareketli hedeflerle uğraşmak istiyordum. İlk papağan balığımı zıpkın atmadan yakaladım. Beni görünce kuma gömülen papağana oldukça sinirlendim ve o hırsla zıpkını kuma batırdım. Ucunu kumdan çıkardığımda balığı görünce çok sevinmiştim. Mırmırlara hiç yanaşamadığım o yaz vurduğum en büyük balık Piza Koyu’nda vurduğum lapin oldu. Balığı kayalıkların arasında gördüğümde zıpkınım boştaydı. Onunla ilgilenmiyormuş gibi yaparak zıpkınımı kurdum. Nişan alıp ateş ettim ve balık zıpkının ucundaydı. Şanslıydım çünkü balık hemen ölmüştü. Şişte kelebek olmadığını ise çok sonra fark ettim. O gün bir tane de hani balığı vurdum. Oldukça eski olan lastikler daha fazla dayanamadı ve koptu. Yine de keyifli bir gün olmuştu benim için. Ne de olsa günün en büyük balığını ben vurmuştum. Sonraki günlerimi de pisiler ve papağanlar arasında geçirerek o sezonu tamamladım. Bir de ilk ahtapotumu vurdum ancak henüz ellemeye bile korktuğum bu hayvanı şişten kayınpederim aldı ve ben ancak evde dokunabilmiştim bu kafadan bacaklıya...

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Başlangıç

Su altında...
Ben yüksekten korkarım, atlayamam...

Şakaaaaaaa!!!!

Deniz kenarında doğmuş ve büyümüş biri olarak balıkçılık kariyerime evlendikten sonra, yani 2006 yazında, başladığımı söylemek, en çok utandığım özelliğimdir belki de. Kayınpederimin yazlığında geçirdiğim ilk günlerde başladım bu kariyere. Kayınpederimin zıpkınla avlanmaya gittiğini öğrendiğimde ilk tepkim, “ben de geliyorum” oldu. Oysa hiç hazırlıklı değildim. Eski bir gözlük ve zıpkın bulduk. Bana uygun palet bulmak ise imkansızdı. Böyle idare ederim dedim kırk dört numara ayaklarıma güvenerek. O ilk yüzüşümüzü asla unutamam. Kollarım bir hafta boyunca ağrımıştı. Tabi ilk deneyimin tecrübesizliğinden zıpkın atmak bir yana, kayınpederimin gösterdiği balıkları bile görememiştim. Sonra ki dalışım için ise bir yıl beklemek zorunda kaldım. Fakat bu defa takviyeli gelmiştim. Gözlük ve paletlerimi getirdim. Zıpkın olarak yine eski küçük zıpkınla idare edecektim. Kayınpederim önde ben arkada günde iki defa denizi dolaşmaya başladık. İlk işim balıkları tanımak ve onları kumda ayırt etmek oldu. Dalış denemelerim tam bir faciaydı diyebilirim. Öncelikle kule inişini beceremiyordum. Gördüğüm pisi ve papağanlara arkadan yanaşmaya çalıştığım için beni fark edip kaçıyorlardı. Sonunda kule inişini ve ilk pisiyi vurmayı başardım. Tabi doğrudan ortaya nişan aldığım için balık neredeyse ikiye bölünüyordu. Ondan sonra nişanımı kafaya doğru almaya başladım. Başlarda nişan almak konusunda da acemilik çekmedim değil. Ancak istekli olduğum için gelişme kolay oldu. Hatta kayınpederim benim ufkumu açtı, ancak zaman geçtikçe ben de onun ufkunu açtım demek yerinde bir tespit olur. Yukarıda ki resimlerim Kuzey Kıbrıs'ta geçirdiğim yıllarımdan kalma resimlerimdir. Görüşmek üzere...

5 Ağustos 2009 Çarşamba

İlk yazım

"Umut, Özlem, Özüm KÖYBAŞI ailesi deniz keyfinde"


İşte ustam, kayınpederim, Yunus ŞAHAN.



Herkese selamlar. Mevsimsel anlamda yazın ilk günü olan 22 Haziranda, o zamanlar bir sahil kasabası, uzun zamandır da Tekirdağ'a bağlı bir ilçe olan Marmara Ereğlisi'nde 1980 yılında dünyaya geldim. Denize olan tutkum daha o zaman başladı demek yanlış olmaz. Hayatımın ilk on yılını ve sonraki sekiz yazımı geçirdiğim yerde denizle iç içe olmak her zaman keyif vermiştir bana. Şansım yaver gittiği için üniversite, askerlik ve iş hayatımda da, şimdiye kadar, hep bir su kenarı buldum. Bu sayede denizin kokusu burnumdan, tuzu üzerimden eksik olmadı. Bütün bu geçmişe rağmen balıklarla tanışmam çok geç oldu. Her zaman imrendiğim olta ve zıpkınla balık avlama keyfini ancak yirmi altı yaşında tatmaya başladım. Kayınpederim sayesinde zıpkınla balık avında çok ilerleme kaydettim. Deniz altının güzelliklerine zaten yabancı olmadığım için bu dünyaya yeniden bağlanmam çok kolay oldu. Gün geçtikçe, tekniğimi ve ekipmanımı geliştirdim. İlerleyen zamanlarda tüplü dalışa da başlamayı düşünüyorum. Basit bir gözlükle içine girebildiğimiz bu "diğer dünya"nın karalardan üç kat fazla olduğunu düşünürsek, aslında keşfedecek ne kadar çok şey olduğunu hayal etmek biraz daha kolaylaşır sanırım. Bu sayfa sayesinde, kendimce fethettiğim bu "diğer dünya"yı sizlerle paylaşacağım. Herkese saygılar, sevgiler.