8 Nisan 2011 Cuma

Öte deneyim





6 Nisan 2011 çarşamba sabahı işe gitmek üzere 06:55'te servise bindim. Eski model bir otobüs olan servisimiz her zamanki gibi son duraktan sonra doldu ve oturacak yer kalmadı. Şoförün hemen arkasında koridor tarafında oturuyordum. Merhaba ve günaydın haricinde solumdakiyle, sağımdakiyle ve arkamdakilerle kısa süreli sohbetlerim oldu. Her gün gittiğimiz uzun yolda herkes kendine göre bir uğraşıyla ilgileniyordu. Kimi kitap okuyor, kimi açık öğretim derslerini çalışıyor, kimileri de uzun yol ve erken saat sebebiyle uyumayı tercih ediyordu. Ben her zaman ki gibi yolu takip ediyordum. Uzun yılların alışkanlığı ile her an bir tehlikeyi ikaz edebilmek için etrafımı kolluyordum. İş yerimize oldukça yaklaşmıştık. Beni her zaman tedirgin eden ışıklı kavşağa geldik. Işıklar olmasına rağmen dikine geçmemiz gerek üç şerit geliş ve üç şerit gidiş vardı. Şoför ışıklar yandı diye aracı yola çıkardığında camın buharından dolayı yolun solunu göremedim. Ancak araçların durduğuna kanaat getirdim ve sağ taraftan akan trafiğe bakmaya başladım. Işıkların yeri yanlış olduğu için araçlar bizim tam çıkış noktamızı kapıyorlardı. Bu yüzden otobüsün yarısı geliş şeridinde kaldı. Bu aşağı yukarı her sabah yaşadığımız bir durumdu ve sol tarafı tekrar kontrol etme ihtiyacı hissetmedim. Çünkü oradaki araçlar da biz dönmeden hareket edemezlerdi. Ama yolu görmemiş olduğumdan orada boş bir şerit kaldığını farketmemiştim. Tabi oradan hızlı bir şekilde gelen yaklaşık on ton su dolu itfaiye kamyonunu da. Çarpışma anını, gürültüsünü kısacası çarpışmayla ilgili hiç bir şeyi hatırlamıyorum. O bomboş geçen ve ne kadar olduğunu bilmediğim sürenin ardından kollarımın altından beni kucaklayıp çeken bir kuvvetle ayılır gibi oldum. "Daha gelmedik mi iş yerine?" diye uyanmaya başladığımı hatırlıyorum. Sağ ayağımda kalan ayakkabımın da ayağımdan düştüğünü hissettiğimde gözlerimi araladım. İlk gördüğüm nesne ayakkabım ve ayakkabısız ayaklarım oldu. İşin garibi "ayakkabım kaldı" demedim ve deme ihtiyacı hissetmedim. Sanki hala rüya görüyor gibiydim. Bizim otobüsle paralel hale gelen itfaiyenin arkasını gördüğümde itfaiyeden akan suyu da gördüm. Neden ıslak olduğumu o zaman anladım ama akanın su mu yoksa yakıt mı olduğunu anlamam biraz zaman aldı. "Yanacağım" diye düşünmedim değil ama hala rüya gördüğümü sandığım için önemsemedim. Sağ tarafıma baktığımda biraz önce içinde olduğum otobüsü gördüm. DÜmdüz olan sol yanın adeta bir parantez gibi kıvrıldığını ve koridora kadar içeri göçtüğünü farkettim. Birden kulaklarıma sesler gelmeye başladı. Beni çeken adam benimle konuşuyordu, arkamdan yaralanmış birinin bağırdığını duyuyordum. Arkamızdaki minibüsle gelen amirimin bana bakan korku ve endişe dolu yüzünü gördüğümde kaza geçirdiğimizi anladım. Sonra acılarımı hissetmeye başladım. Ayaklarım ve bacaklarım sağlam görünüyorlardı ve hareket ediyorlardı. Ellerim ve kollarımda aynı şekilde komutlarıma itaat ettiler. Belimdeki ve kalçamdaki ağrıyı farkettiğimde korktum açıkçası. Kendimi zorlayarak belimi ve kalçamı yerden kaldırdım. Acı duymama rağmen kırık olmadığına kanaat getirdim. Sol tarafımdaki kaburgalarım ağrıyordu. Elimle yokladım, ancak "zaten kırıklarsa da yapacak bir şey yok" dedim kendi kendime. Görüşüm ve nefes almam normaldi. Ağzımda kan tadı yoktu. İşte o an iyi olduğuma inandım. Hayatta, tek parça ve kısa sürede ayağa kalkmaya hazır. Kızım ve eşim geldi aklıma. Onları yeniden görebileceğimi düşündüm. Kendimi mutlu hissettim. Zaten şokla değil de uykudan uyanır gibi uyandığım için düzgün düşenebiliyordum. Ambulans görevlilerini görene kadar beni çeken tanımadığım arkadaşla konuştuk. Arkamdan gelen imdat isteyen bağırışlara karşılık vermek istiyordum ama etraftaki kalabalıktan buna gerek olmadığını, kendi durumumla ilgilenmem gerektiğini farkettim. Yine de görevlilere "benden ağır durumda olan varsa onu alın" demekten geri kalmadım. Ama sanırım bu da gereksiz bir laf olmuş çünkü çok fazla yaralı ve çok fazla ambulans geldiğini sonradan öğrendim. Beni götürürlerken telefonumun cebimde olmadığını, en azından cüzdanımın yerinde durduğunu farkettim. Son anda sonradan gelen bir arkadaşıma telefonumu aramasını söyledim ve ambulansa konuldum. Okmeydanı Araştırma ve Eğitim Hastanesine getirdiler beni. Bir sedyede kan verdikten sonra röntgen, ultrason ve tomografi odalarını dolaştım. Sonuçlarla beraber de ilgili doktora götürüyorlardı beni. Kemiklerde ve organlarımda bir sorun yoktu. İç ya da dış kanamam da yoktu. Tomografide başımda ufak bir kan pıhtısı tespit etmeselerdi neredeyse bana "yürü git" diyeceklerdi. O büyük kazanın ardından o küçücük kan pıhtısı yüzünden bir tomografi daha çekildim. Geceyi kontrol amacıyla beyin cerrahi yoğun bakımda geçirdim. Hastaneye bir iş arkadaşım refakatinde gelmiştim. Onun telefonundan önce babamı ve kardeşimi aradım. İyi olduğumu, büyük bir kazayı ucuz atlattığımı anlattım. Yakınlarda olan kardeşim ve iş yerinden bir kaç arkadaşım daha geldikten sonra eşimi arayabildim. Şaka yaptığımı sandı önce. Sonra kardeşimi ve bir arkadaşımı onun iş yerine gönderdim ve hastaneye gelmesini sağladım. Eşim beni görünce ağlamaklı oldu. Ancak o geldikten kısa bir süre sonra ayağa kalkarak yürüdüm ve iyi olduğuma inanmasını sağladım. Yüzümde oluşan sıyrıkları ancak orada bir aynaya bakınca gördüm. Alnım, göz çevrelerim, burnum ve çenem yaralıydı. Neyse ki hepsi yüzeysel sıyrıklardı bunların. Sanırım otobüsten sol tarafımın üzerine düşüp takla atmıştım. Akşam beşe kadar bir sedyenin üstünde etrafımda eşim, kardeşim ve arkadaşlarımla beraber bekledim. Yoğun bakımda yatacağımı ve kimsenin yanımda olamayacağı söylenince iyi görünmeme, yürümeye başlamama rağmen, eşim, kardeşim ve arkadaşlarım üzgün bir şekilde yanımdan ayrıldılar. Sabah çekilen üçüncü tomografinin ardından durumumda değişiklik görülmediğinden taburcu edildim. Beni alan eşim ve arkadaşlarımla bereber diğer hastanede yatan yaralı arkadaşlarımın yanına gittim. Aşağı yukarı yaralı herkes orada olduğundan kalabalık çoktu. Kazayı yara almadan atlatan, otobüsün arkasında oturan ekiple konuştum. Bana çok büyük bir gürültü koptuğunu, hareketin uzun sürdüğünü, benim çarpan itfaiye aracına doğru camdan fırladığımı ve iki aracın arasına yere düştüğümü anlattılar. Hiçbir şey hatırlamadığım için anlatılanları şaşkınlıkla dinledim. Gerçi yaralarımdan dolayı benzeri bir senaryo kuruyordum ama iki aracın arasına düşmüş olmak nasıl bir şans eseri hayatta olduğumu bana gösterdi. Ayrıca solumda, arkamda ve sağımda oturan herkesin vücudunda kırıklar ve kesikler olduğundan öyle bir düşüşe rağmen ciddi bir yara almadan kurtulmuş olmam da mucize gibiydi. Allah beni sevdiklerime bağışladı. Ailemi ve özellikle kızımı yeniden görebildiğim için çok mutluyum. Beni arayıp durumumu soran arkadaşlarımın sayısına ben bile şaşırdım. Yaralanan arkadaşlarıma üzülmekle beraber, kimse olmediği ve kazadan böyle sağlam kurtulduğum için mutluyum. Düşünüyorum da, hayatımda son gördüğüm şeyler sağ taraftan gelen arabalar olabilirdi. Hiç uyanamayabilirdim veya uyandığımda tek parça olmayabilirdim. Çok ciddi yaralarım olabilirdi. Anlık bir olayın insan hayatını bu kadar derinden etkilemesi çok manidar. Şimdi uzun bir süre işe gidemeyeceğim. Bu zamanı ailemle ve ertelediğim şeyleri sağlığım elverdiği ölçüde yapmaya çalışarak değerlendirmeye çalışacağım. İnsanlar hayatlarını her an son günleriymiş gibi yaşamamalı. Her sabah uyandığımızda yeni günün kalan hayatımızın ilk günü olduğunu bilmeli ve dolu dolu yaşamalıyız. Çünkü öğrendim ki hayat pamuk ipliğine bağlı bir çınar. O ipliğin ne zaman kopacağı ise tam bir muamma. Sevdiklerinize ve kendinize zaman ayırın. Öyle bir an gelir ki gözlerinizi ne zaman, nasıl kapadığınızı bile anlayamazsınız. Herkese mutlu, uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.

Buradan beni kaza yapan araçların arasından kucaklayarak çıkartan, ambulans gelene kadar başımı tutarak beni bekleyen, daha önceden tanışmadığım Mehmet YALÇIN'a, hastaneye benimle beraber gelen ve yanımdan ayrılmayan personelim Cuma İDEKÇİ'ye, bana her türlü desteği veren arkadaşım İlker ÇAKIN'a, bütün hastahane koşuşturmacasını tek başına halleden kardeşim Esen'e, geçmiş olsun dileyen herkese teşekkür ediyorum. Allah kimseye kaza acısı yaşatmasın.