1 Mayıs 2017 Pazartesi

Karadeniz'den oltaya takılanlar

Merhabalar herkese. Yine bir nisan ayında Akçakoca'ya kardeşimin yanına gelme şansı yakaladım. Tabi ki dalış ekipmanım yanımdaydı ancak havalar çok müsait olmadığı için olta avcılığı yaptık sadece Kayhan'la. Daha doğrusu ben yaparmış gibi yaptım. Önce bir gece gittik olta atmak için, ancak hava çok soğuktu ve çokça üşüyerek boş döndük. Daha sonraki gün sabah erkenden göl kıyısına gittik turna yakalamak ümidiyle. Nice boş atışlardan sonra ilk balığı yakalamak benim kısmetim oldu. Ancak balığın zokadan daha küçük bir gümüş olması günün esprisi oldu. Neyse ki Kayhan bir turna aldı da günü boş geçmedik böylece. Sonraki gün limanın açığında oynaşan yunusları gördük. Uzunca bir süre seyrettik bu neşeli hayvanları. Ben İzmir'e döndükten sonra Kayhan oltaya devam etti tabi ki. Diğer resimlerde onun oltasına takılanlar. Herkese sağlıklı günler.











28 Mart 2017 Salı

Karaburun dalışı

Merhabalar herkese. Uzun bir aradan sonra nihayet tüplü dalış yapma imkanı buldum. Cumartesi günü Karaburun'da bulunan Ege Octopus Dalış Merkezi'nde Veysel Perin ve Meriç hocam eşliğinde iki dalış yaptım. Aradan geçen yedi yılın etkisiyle teçhizatımı hazırlamakta biraz zorlansam da sonuçta her şey yolunda olarak suya girmeyi başardım. İlk dalışımızı 18 metre civarında gerçekleştirdik. Maskem su aldığı için epey bir tahliye yaptım. Gördüğüm küçük deniz tavşanı ise bu dalışın güzel noktası oldu. Resmini çekemedim ama aşağıdaki resimde bulunan deniz tavşanı ile aynı olduğunu söyleyebilirim. Yarım saat kadar su altında kaldıktan sonra çıkışa geçtik. Ancak ufak bir sorunla karşılaştım. BC'de bulunan havayı tahliye edemedim bir türlü ve normalden çok hızlı yukarı çıktım. Aşağıda Meriç hocayı ve diğer arkadaşımı görebiliyordum ve beni arıyorlardı. Neyse ki bir süre sonra 3-4 metre yukarıdan onlara baktığımı fark edebildiler. El işaretiyle bana ne olduğunu sordular. Tahliye butonuna bastım ve hava çıkmadığını gösterdim. Meriç hocam da  tahliye butonunu baş seviyesinin üzerine kaldırmam gerektiğini gösterince bu basit fizik kuralını atladığımı fark ettim. Tabi sonra hava tahliyesi mümkün oldu ama dalış da bitmiş oldu. Botumuz biz aldı ve kıyıya döndük. Tüpleri değiştirip dinlendikten sonra ikinci dalış için yola çıktık. Bu defa ekip olarak daldık. Ben yine acemilik ve avcılıktan kaynaklanan davranışlarıma devam etsem de keyifli bir dalış oldu. Bir kaç karagöz ve bir sinarit gördüm. Bir ara beni durdurdular suyun içinde. Epey bir çekiştirdiler ama ne olduğunu anlayamadım bir türlü. Dalışı bitirip bota çıktığımız zaman söyleyebildiler dertlerini ancak. Meğer tüpü tutan mekanizma gevşemiş ve tüp sırtımdan kaymak üzereymiş. Neyse ki tecrübeli bir ekiple dalıyordum ve müdahale ettiler. Bunların hepsi olabilecek aksaklıklar ve tecrübeler. Keyifli ve güzel bir dalış günü oldu. Umarım bundan sonra daha sık dalış yapma imkanı bulurum. Herkese mutlu günler.





10 Mart 2017 Cuma

Anasınıfında ders

Merhabalar,
Dalış tutkumu genç beyinlere aşılamak için güzel bir fırsatım oldu. Küçük kızım Defne'nin ana sınıfı etkinliğine katıldım. Aslında velilerin yaptıkları işleri tanıtmak için yapılan bir etkinlikti. Ancak ben bunu daha eğlenceli bir hale getirmek istedim ve sanırım başardım da. Her ne kadar 5 yaş grubu çocuklara, çok sevdiğim denizi anlatacak olsam da, epey bir hazırlık yaptığımı söyleyebilirim. Öncelikle onların seviyesine inmem gerekiyordu tabi ki. Anlatacaklarımı ona göre kafamda şekillendirdim. İlgilerini çekebilmek ve sürekli iletişim halinde kalabilmek için çocuklarla, küçük bir sunum hazırladım ve sunumun içine onların ilgilerini canlı tutacak sorular yerleştirdim. Defne'min okuluna giderken, büyük kızım Özüm'ü de aldım okulundan ve o da bize katılmış oldu böylece. Sınıfa ilk girdiğimde hepsi merakla bana bakıyordu. Önce tanıştık: "merhaba çocuklar, ismim Umut, ama siz bana kısaca Defne'nin babası diyebilirsiniz" diye başlayınca hem onları güldürdüm, hem de Defne'mi onore etmiş oldum. Özüm kızımın ana sınıfı etkinliği için hazırlamış olduğum 100 Balık kitabı önlerinde, maskem elimde, sunumum duvarda olacak şekilde, elimden geldiği kadar basit bir şekilde nasıl dalındığını, balıkların çeşitlerini, deniz altının ne kadar eğlenceli ve büyüleyici olduğunu anlattım. Bir saate yakın bir süre hepsi merakla ve ilgiyle beni dinlediler. Çok güzel sorular sordular. Umuyorum ki yetiştikleri zaman hepsi denize meraklı ancak denizi korumanın da ne kadar önemli olduğunu bilen bireyler olurlar. Herkese mutlu günler, keyifli denizler diliyorum.



17 Şubat 2017 Cuma

Yapboz aşkı

Merhabalar. Epeydir dalışa ve zıpkın avlarına istemeden de olsa ara vermek durumunda kaldım. Bu yüzden yeni uğraşı buldum kendime. Evden çıkmadan yapılabilecek en güzel şey olarak da yapboz yapmaya başladım. Bir tesadüf eseri başladığım yapboz serüvenimde toplam on iki adet yapbozu bitirmiş durumdayım. İşin komik tarafı bu yapbozlardan sadece bir tanesine para ödemiş olmam. İlk yapbozumu iş için gittiğim bir seyahatte kaldığım odadaki gardırobun üzerinde buldum. Bin parçalık "Mutluluğun Resmi" isimli yapbozu yanımda geri getirdim ve tamamladım. Eksik çıkan iki parçayı da  firmadan isteyince gayet sevimli bir aile tablosu çıktı ortaya.

İkinci ve üçüncü yapbozlarımı, ilk yapbozla uğraştığımı gören bir iş arkadaşım getirdi. Önce "Fatih'in İstanbul'u Fethi" ardından da "Sümbüllü Türk Kızı" isimli biner parçalık iki tane yapbozu tamamladım.


 Dördüncü çalışmam ise şimdiye kadar para ödeyip satın aldığım tek yapboz olan beş yüz parçalık Yüce Atatürk portresiydi. Bu portreyi iş için sürekli gittiğim, aslında geçici olan bir yere asmak için aldım. İki günde de tamamlayıp duvardaki yerini almasını sağladım.

Sonraki çalışmam ise bana hediye gelen iki bin parçalık Eyfel Manzarası oldu. Sürekli bir yerde duramadığım için yaklaşık üç ay sürdü tamamlamam. Tabi geliş gidişlerim esnasında üç parçanın eksildiğini anladım yapboz bitince. Ancak sevindirici haber sonradan geldi. Eksik parçaları temizlikçinin çekmeceye koyduğu ortaya çıktı. Şimdi biraderimin evinde düğün hediyesi olarak duruyor. 

Sonraki çalışmam bin iki yüz parçalık Elma Toplayan Çocuklar. Bunu yine iş arkadaşım getirdi ve kısa bir sürede tamamladım. Bu da yine iş arkadaşımın evinde çerçeveli olarak duruyor.

Bin beş yüz parçalık "Harem" ise kız kardeşimden geldi. Onun tamamladığı ve daha ben Eyfel'le uğraşırken "bunu da çerçeveletirsen sevinirim" dediği yapbozu, yapboz örtüsünden çıkarırken dağıtınca tekrar yapmak zorunda kaldım. Tabi buna üzülmedim. Bir haftada tamamladıktan sonra çerçevesini yaptırıp hediye olarak iade ettim kız kardeşime. 

Kardeşimin hediyesini götürmeden önce ev arkadaşımın daha önce yapıp, sonra da bozduğu yapbozlar geçti elime evde. İlk olarak,sekizinci çalışmam olarak bin parçalık bu güzel manzarayı tamamladım.

Bu yapboz bittikten sonra Çorlu'ya gittim ve kardeşimin hediyesini götürdüm. O da karşılığında bana uzun zaman önce aldığı, ancak bir türlü üzerinde uğraşmadığı üç boyutlu, bin parçalık kale yapbozunu verdi. Bu benim için oldukça değişik bir tecrübe oldu. Bittiğinde çok görkemli görünen bu kale tanıdık geldi gözüme. Ufak bir araştırmadan sonra bu kalenin Almanya'daki Neuschwanstein Kalesi olduğunu fark ettim. Daha ilginç olanı ise yaklaşık iki yıl önce bu kaleyi gezmiş olmamdı. Daha sonra bu kaleyi iki küçük kardeşe hediye ettim. Tek şartım ise şuydu: "Bozup yapamazsanız beni çağırmayın." :D



 Dokuzuncu çalışmam yine bin parçalık "Çocukluk Anıları" isimli yapbozdu. Yine ev arkadaşımın eskilerinden olan bu yapbozu tamamlamam çok uzun sürmedi. Ve ortaya bu keyfili görüntü çıktı.


 On birinci çalışmam iki bin parçalık Enoteca isimli yapboz oldu. Bu yapbozun bana gelişi de çok ilginç oldu. İki binlik Eyfel bittiği zaman üç parçam eksikti hatırlarsanız. Bunun üzerine üretici firmayla iletişime geçtim ve eksik parçaları talep ettim. Cevap olarak Eyfel'in üretimden kalktığını, telafi amaçlı bana yeni bir yapboz göndereceklerini söylediler. Gösterdikleri alternatifler arasından bunu seçtim. Kargo elime ulaştıktan sonra da uzun bir süre açmadım paketi. Paketi açtığımda içinde yapbozun görseli yoktu ve ben çoktan ne istediğimi unutmuştum. Önce kenarlarını dizdim ve ardından üretici firmanın internet sayfasından ürünleri inceledim. Ne aldığımı ve yapacağımı ancak o zaman fark edebildim. İki binlik yapbozlar çok uğraştırıyor ve yer kıtlığından dolayı çalışmak zor oluyor. Ancak bu yapbozu da üç hafta içinde tamamlamayı başardım.

On ikinci ve şimdilik son çalışmam ise bin parçalık "Kabe'de Tavaf". Bu da evde bulunan son yapboz. Bu çalışmanın ardından sonra uzunca bir süre yapboz görmek istemiyorum. Her ne kadar keyifli bir uğraş olsa da hem gözlerim hem de belim ağrıyor bir kaç saat üzerinde uğraşınca. Ancak biliyorum ki, ne kadar uzun olursa olsun bu ara, sonunda bir başka yapbozun üzerinde çalışırken bulacağım kendimi. Mutlu günler.