24 Aralık 2009 Perşembe

Bereketli 2009, izin sonu


Senelik iznim bittiğinden "şimdilik" diyerek Dikili'de sezonu kapadım. Tabi hafta sonu kaçamakları için sezon kapanmamıştı. Kapanış gününden önce yine hayatımın ilklerinden biriyle karşılaştım. Bir iskorpit gördüm ve vurdum. Uzun bir süre iskorpit olduğuna emin olamadım. Hatta zehirli dikenleri var diye şişten çıkarmadım. Ta ki altımda dolanan mırmırı görene kadar. O zaman sakince ve mümkün olan en az yerinden tutarak iskorpiti şişten çıkarıp fileye koydum, zıpkını kurdum ve mırmırı da aldım. İzin sürem boyunca mırmırlara yaptığım atışlarda bana hep aksilik yaşatan zıpkınım bu defa aksilik çıkarmadı neyse ki. O kadar garip şeyler oldu ki ben mırmırlara atış yaparken, hala inanamıyorum. Gopez gibi mırmıra göre çok ince ve orta suda yüzen bir balıktan bile dört tane vurmuşken, sadece iki mırmır vurabilmeme anlam veremiyorum. Tabi iki tane mırmırın da şişten yırtarak kaçtıklarını da eklemeliyim hemen. Diğer aksilikler ise, zıpkının ipinin kabzaya, hatta kulağıma dolanması, zıpkının emniyetinin kapanması oldu.
İskorpiti ve mırmırı vurduktan hemen sonra hafta sonu ziyaretimize gelen kardeşim yüzerek yanıma geldi. O da benim ilk acemiliğimde kayınpederimin arkasından gitmem gibi, ardım sıra yüzmeye başladı. Şanslıydı, çünkü palet ve gözlüklerini yanında getirmesini söylemiştim. Şanslıydı, çünkü o güne kadar gördüğüm bütün türlerden ona da gösterme şansım olmuştu. Bu sayede o da çok meraklandı ve heveslendi deniz altı ziyaretleri için. Eve döndüğümüzde hala bana teşekkür ediyordu. Umarım tekrar birlikte yüzeriz kardeşim.
Son gün dalışımda ise aynı kaplumbağa ile tekrar karşılaştım. Fakat bu defa ilgilenemedim çünkü zıpkındaki haniyle uğraşıyordum. Ben başımı kaldırdığımda o çoktan uzaklaşmıştı ve takip edemedim. Sezonu iri bir lapinle kapadım. İlk fırsatta tekrar dalışa gideceğim. Belki yeni hikayelerim olur o zaman.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Bereketli 2009, büyük ahtapot


Dikili’deki dalışlarıma günlük olarak devam ederken, hiç tahmin etmediğim bir olayla karşılaştım. Hiçbir zaman beni boş göndermeyen kayalıklarıma geldiğimde büyük bir yelenin kayaların altına doğru kaydığını gördüm. Tamamını göremediğim, gördüğüm kadarıyla kolumdan büyük olduğunu tahmin ettiğim bir müren, benim her gün daldığım, zıpkınımı, kolumu içine uzattığım, pek çok balık vurduğum kayalıkların arasında kaybolmuştu. Uzun bir müddet korku ve merakla kayalıkları yukardan seyrettim, belki kendini gösterir müren diye. Ancak uzun süre bir hareket olmadı. Cesaretimi toplayıp birkaç dalış yaptım. Bir yandan görürsem vurmam gerekir diye düşünürken, diğer yandan vuramazsam olacakları düşünmemeye çalışıyordum. Bir an aklıma zıpkının ucunda mürenle kıyıya çıktığımda insanların yüzünün alacağı şekli düşünmeye çalışıyordum, bir an sonra ise karşıma çıkarsa eğer elimin, ayağımın tutup tutmayacağını düşünüyordum. Bir saate yakın oralarda oyalanmama rağmen müren kendini tekrar göstermedi. Zaten üşümüş olduğumdan gitmeye karar verdim. Yine de kayaların altını aramadan edemedim. Bulduğum şey ise kaçırdığım manzaranın ne kadar müthiş olduğunu anlatıyordu bana. Bir buçuk metrelik bir ahtapot enseden parçalanmış, cansız yatıyordu. Mürenle ahtapotun savaşını kaçırmıştım. Belgesellerde görebileceğim bir manzara, benim gelmemden birkaç dakika önce cereyan etmiş, bense sadece mürenin kayalığa süzülüşünü ve ahtapotun hareketsiz bedenini görmüştüm. Ahtapotu zıpkına takıp kıyıya çıktım. Bir buçuk kilogram ağırlıkta ve bir buçuk metre boyundaki ahtapot eğer canlı olsaydı, muhtemelen zıpkını atmadan önce birkaç kere düşünürdüm. Atabilir miydim? Kesinlikle bilmiyorum. Yarım kiloluk bir ahtapot bile beni uğraştırırken, böyle bir ahtapotu tek başıma almaya herhalde cesaret edemezdim. Ama madem zıpkın işine merak saldım, ahtapotta çıksa, müren de çıksa, doğru teçhizatla dalıyorsam atış yapmalıyım diye düşünüyorum. Bu dalışımda ise üzerimde sadece şortum ve kısa zıpkın vardı. Umarım bir daha böyle hazırlıksız yakalanmam.

13 Aralık 2009 Pazar

Bereketli 2009, cesaret denemeleri

İri kikla, lapin, yazılı haniler, ahtapot ve ustura balığı.
Gördüğüme benzeyen deniz kaplumbağası.

Bu da bizim jonjon kaplumbağamız, Jonathan.



Eşim ve kızımın doğumgünü ve babalar günü hediyesi olarak aldığı dalış saati ise dalış serüvenlerime başka bir boyut kattı. Artık kaç metrede ne kadar süre kaldığımı biliyorum ve daha fazlasını denemek için cesaretlenebiliyorum. Tabi bunu limitlerimi geçmeden yapıyorum. Hatta bu cesareti farklı boyutlara taşıdım. Zıpkının ucundayken bile ellemeye korktuğum ahtapotu, çıplak elle yakaladım. Üstelik bunu kendim için bile yapmadım. Ben eşimle yüzerken, dört tane ergenlik çağındaki genç bir yerde dalmaya çalışıyorlardı. Bir şey mi var diye yanlarına gittim. Ahtapotu gösterdiler. Bana gözlük verin dedim. Aldığım gözlükle daldım, ahtapotu ensesinden elimle yakaladım, sonra da gençlerden birinin elindeki küçük zıpkının ucuna taktım. Sevinerek uzaklaştılar. Ben de ahtapotu elle yakalamış olmanın keyfine vardım.



Diğer cesaret olayım ise beş metre derinlikte gerçekleşti. Yosunlukların arasında bir önceki gün bulduğum ve bir sürü iri lapin, kikla ve yazılı hani aldığım yeri ararken, büyük bir hareket fark ettim. Merakla ve korkuyla yanaştığımda bir deniz kaplumbağası gördüm. O bana doğru gelmeyince ben ona doğru yüzdüm. Bir süre o altta ben üstte yüzdük. Tutabilir miyim acaba diyerek yanına doğru dalınca, hızlanıp uzaklaştı. Bana da heyecanı kaldı. Herkese heyecanlı ve emniyetli avlar diliyorum.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Bereketli 2009, ilklere devam

365 gr sarpa, Uçmakdere/Şarköy'de vuruldu
150 gr dil balığı, rastladığım ilk ve en büyük dil balığı.

Bu senenin ilklerinden biri Dikili’de vurduğum 150 gramlık dil balığı, bir başkası ise Şarköy Uçmakdere’de vurduğum 365 gramlık sarpa oldular. Sarpa yeni zıpkınımın ilk avı olması sebebiyle ayrıca önemlidir benim için. Tabi yanımda file değil dizgi olması bakımından da bir ilktir benim için. Balığı görmem, tanımam ve atış yapmam sadece bir saniyede oldu. Zıpkınımın tam önünde bir anda karşıma çıkan sarpa atış sonucu karnından vurulup ipe kadar geçti. Balığı kaçmaya çalışırken görünce Ünsal’ın söyledikleri bir bir aklıma geldi. Önce başından geriye doğru balığı sevdim ve sırt dikenlerini yatırdım. Ardından doğrudan ipi çekerek balığın karnını yırttım. Eldiven olduğu için elimde tutmakta zorlanmıyordum ama balık hala canlıydı ve dizgiye takmam gerekiyordu. Bıçağım da ilk defa yanımdaydı ancak eldivenin içindeydi ve çıkartamadım. Aklıma dizginin ucu geldi. Biraz barbarca gelse de yaptığım iş, balığı en kısa sürede öldürebilmek için yapmalıydım. Ünsal’ın söylediği gibi yüzgecin altından doğrudan beynine dizginin ucunu soktum. Balık bir an çırpındı ve öylece kaldı. Dizgiyi belime taktım, on saniyede bir balık canlı mı, hala orada mı diye kontrol ederek yüzmeye başladım. Neyse ki kıyıya çıktığımda hala orada duruyordu ilk sarpam.