30 Eylül 2009 Çarşamba

Suat...




Avcılığın sadece balık kovalamak olmadığını, insanın aslında doğuştan avcılığa meraklı olduğunu anlamam Suat adını verdiğim bu hayvancık sayesinde oldu. Konya'da bulunduğum süre zarfında araziden başını çıkarıp kaçan bu yaratıklar hemen ilgimi çektiler. Tam bir hafta inceledim bu fare, sincap, gelincik karışımı hayvanları. İlk keşfim toprağa kazdıkları oyukların aslında birer yuva oldukları ve başka çıkışları olmadıkları oldu. Bunu öğrendikten sonra oyuktan nasıl çıktıklarını takip ettim. Önce burunlarını çıkarıp etrafı koklayan hayvanlar hemen ardından kısa bir süre için oyuğa geri giriyorlardı. Daha sonra başlarını çıkarıp etrafa bakıyorlardı. Kazılan oyuğun şekli yüzünden tam aksi istikamette durduğumda beni göremediklerini farketmem uzun sürmedi. Oyuğu terk etmeye karar vermeden önce gövdelerinin yarısını geçecek şekilde dışarı çıkan bu hayvanları canlı yakalamak için bir yol düşünmeye başladım. Sonunda kayıcı düğümlü bir kablonun işimi göreceğine karar verdim. Bir metrelik bir kabloya attığım kayıcı düğümü içi dolu olan bir oyuğun ağzına dikkatlice yerleştirdim. Bir süre bekledikten sonra hayvan başını gösterdi. Sabırla ve sessizce doğru anı beklemeye başladım. Kablodan hiç rahatsız olmayan hayvan tam düğümün içinden geçerek vücudunun yarısını dışarıya uzattı. Ben de kabloya asıldım ve bingo. Suat kablonun ucunda koltuk altlarından asılmış bir şekilde sallanıyordu. Hayvanları uzaktan gören ve neye benzediğini merak eden ekip arkadaşlarım hemen etrafıma toplandılar. Hatıra fotoğrafı çekenler, kamera kaydı alanlar oldu. Bir süre Suat'la gösteri yaptıktan sonra, hem merakım hem de avcılık hevesim tatmin olmuş olarak hayvanı zarar vermeden serbest bıraktım. Kalabalıktan ürkmüş olan hayvan arazide koşarak ilk bulduğu oyuğa kendini attı. Uzun bir süre orada kaldığını sanıyorum. Öğrendiğim en önemli şey, elde edilmek istenen hayvanın özelliklerinin iyi bilinmesi gerektiği oldu. Bunun için gereken insani özelliklerse sabır ve gözlemdi. Tuzak kurma işi ise insanın hayalgücüne bağlı tamamen. Kimilerine basit ya da gereksiz gelebilecek bir olay olmasına rağmen, bir şeyleri farketmemi sağladığı için hoş bir anı oldu benim için. Daha sonra benzer bir tuzağı Discovery Channel Hayatta Kalma programında gördüm ve seyrederken kendi yaptıklarımı hatırlayarak güldüm. Herkese iyi avlar diliyorum..

8 Eylül 2009 Salı

İstanbul'da dalış





İstanbul’da ise balık çalışmalarım Erdoğan ağabey sayesinde Yeşilköy açıklarında oltayla istavrit avlayarak, Ünsal sayesinde dalış kıyafeti tedarik ederek devam etti. Erdoğan ağabeyin şişme botuyla çıktığımız Marmara Denizi'nde yanımızdan geçen yunus balıkları en az tuttuğumuz istavritler kadar keyif verdi bana. Oltayla da ilk defa balık tuttuğumu söylemem gerek. Dört defa çıktığımız bot seferlerinin sonuncusunda kayınpederim de bizimle beraberdi. Oldukça eğlenceli ve yorucu geçen gün sonucu yemek için epey istavrit ve mezgit tutmuştuk. Yunuslar yine bizi yalnız bırakmamıştı bu olta avımızda da.

Ünsal sayesinde aldığım ORKA 5mm dalış elbisemi ilk olarak Riva’da denedim. Elimiz boş çıktıysak da sudan, kıyafete uyum sağlamış olmam bile bir başarı sayılabilir. Daha sonra Ünsal ve eşi Özge ile bir kaç defa daha kış dalışına gittik. İki defa Yeşilköy'de bir defa da Marmara Ereğlisi'nde dalış yaptık. Ancak bunlar sadece eğlencelik oldu. Yeni aldığım Freesub zıpkınla atış yapacak bir balık göremedik. Ancak yine de elim boş çıkmadım sudan. Riva'dan küçük bir yengeç, Yeşilköy'den deniz yıldızı, Ereğli'den tokalak bana hatıra oldular.