6 Ekim 2011 Perşembe

Denizde dalga




Merhabalar. Dün sırtıyla balık tutmak amacıyla çıktığımız tekne turunu anlatmazsam olmaz. İşyerinden iki abimle birlikte Dalaman kıyılarından tekneyi suya indirmekle başladı turumuz. Yaklaşık beş metrelik tekneyi dalga yüzünden denize çıkarmak zor olsa da bunu başardık. Biz tekneyle uğraşırken ayağımızın altından geçen büyük bir mavi yengece hamle yaptıysak da, bulanık su yüzünden gözden kayboldu. Kısmet diyerek tekneye atladık ve motoru çalıştırarak açıldık. Sarıgerme'ye doğru teknenin burnunu çevirdik ve beş-altı metre derinlikten ilerlemeye başladık. Abilerim sırtı olatlarını saldılar ve ben de zıpkınla dalmak için hazırlandım. Plana göre beni uygun bir yerde bırakacaklar ve geri dönüşte alacaklardı. Ancak denizin dalgaları yüzünden su koyu bir renk almıştı ve içi gözükmüyordu. Beni bırakacakları uygun kayalık bir yer olmadığı için ben de teknede kaldım tur boyunca. Dalga artmaya başlarken beni de biraz tutmaya başladı deniz. Sıkıntı yaratsa da bu durum bende, yapacak bir şey yoktu. Dalgalar sarsmaya devam ediyordu ve ilk balığımızı tuttuk. Orta boy bir palamudu tekneye çektiğimizde yolu yarılamıştık. Palamuttan sonra Sarıgerme'ye kadar gittik ancak hiç bir şey tutamadık. Tam dönerken hiç istemediğimiz bir şey oldu ve iki sırtı birbirine dolandı. Uzunca bir süre onları birbirinden ayırmak için uğraştık. Nihayet başardık ve hemen akabinde saldığımız sırtıda bir ağırlık daha hissettik. Heyecanla oltayı topladık. İrice bir balık suyun yüzeyinde kuyruk vurarak bize doğru geliyordu. Teknenin dibine gelene kadar ne olduğunu anlamadık. Balığı teknenin içine aldığımızda gözlerime inanamadım. Elli santimetrelik bir trakonya bize bakarak çırpınıyordu. Bu balıkla ilk defa karşılaştıklarını söyleyen abilerimi dokunmamaları konusunda uyardım. Daha önce vurduğum en büyük trakonya, bunun yarısı kadardı. Ayrıca bir dip balığının nasıl olup da bu kadar yüzeye geldiğini anlamış değilim. Kısmetimizde varmış demek ki. Balığı emniyete aldıktan sonra oltaları yine saldık. Ancak dalga boyu iki metreyi geçmiş, sallantılar artmıştı. Bir ara neredeyse alabora oluyorduk. Dalgayı yandan yememek için uğraş verdik. Benim tutulma durumu iyice rahatsızlık vermeye başladı. Neyse ki midem boştu ve bir şey olmadı. Dalgakırana geldiğimizde oltalarımızı toplamış ve büyük dalgalardan kurtulduğumuz için rahatlamıştık. Tekneyi yeniden sığ suya çektik ve oradan da çekerin üzerine aldık. Akşam karanlığında eve döndük. Bu tehlikeli balıkla daha önce de uğraştığım için trakonyayı ben aldım. Önce içini, sonra üzerini temizledim. Dikkat etmeme rağmen yanak dikenleri iki defa elime battı. Kafasını, kuyruğunu ve sırt yüzgecini aldıktan sonra ortadan ikiye ayırdım. Bu kadar yeterli olur mu diye düşünürken, kendimi balığın derisini yüzerken buldum. İşlem bittiğinde elimde dört parça et kalmıştı. Ne yazık ki vakit geçtiği için daha önce vurduğum diğer balıkların yanına koydum trakonya parçalarını. Pişirmek bir kaç gün sonraya kaldı.